Bu yazı başlığını lütfen çok iyi düşünün. Düşünmek yetmez, tefekkür edin. Yani gözlem yaparak sorgulayın, sorgularken gözlem yapın. Nerede? Kendi üzerinizde.
Eğer bunu en az bir hafta yaparsanız, tutsağı olduğunuz duygulardan özgürleşmeye başlarsınız. Bağımlılıklarınız azalır.
“ALLAH ZİHİN AÇIKLIĞI VERSİN” kitabını yazarken, Duygu bölümünde, “Duyguda serbestlik yoktur, düşüncede serbestlik vardır” tespitinde bulunmuştum. Konu başlığımız bu cümlenin farklı bir ifadesi oldu.
Duygular, içgüdüsel olarak kendiliğinden doğar gelir. Nereden doğar gelir? Özümüzden/ Kalbimizden doğar gelir. Eğer ÖZe GÜVENimiz tam ve sorunsuz ise, duygular dostumuzdur. Mesajı, enerjisi ve bilgisi muhteşemdir, yol ve yön göstericidir. Duygularla ilgili diğer yazılarda bunlardan bahsetmiştik.
Ama eğer ÖZe GÜVENimiz eksik ya da sorunlu ise, Duygular tehlikeli olmaya başlar. İşte o zaman gerçekten insanı tutsak ve esir etmeye başlar. Çünkü Duygunun kaynağı Öz değil, Bilinçaltı olmuştur. Buradan anlaşılacağı üzere, Duygular Öz ya da Bilinçaltı kaynaklı olarak ikiye türlüdürler.
Öz kaynaklı duygular; içgüdüsel, saf, anlık ve koruyucudurlar. Bilinçaltı kaynaklı duygular; deneyimle kazanılmış, kural, gelenek, şartlanma ve alışkanlık haline gelen klişe duygulardır.
İnsanı tutsak eden duygular, klişe haline gelen duygulardır. Klişenin bir anlamı da karakter demektir. Karakter ise; işaret, sembol, marka, logo gibi belirgin özellik demektir.
Bak şimdi işin ucu nerelere geldi.
Yalçın Kireççi / 23 Nisan 2016